22 Temmuz 2011 Cuma

Sorumsuz Kiracım : Karga Ailesi

Size hiç sormadan, hiç kira parası ödemeden evinizde kalan bir kiracı olsa; olmaz herhalde, barındırmassınız onu evinizde. Bizim evimizde var bu sorumsuz kiracıdan; yeni taşındı ve çok çirkinler ama ben sevdim onları..

Bu kiracılar bir karga ailesi. Evet, evet karga, yanlış okumadınız. Kargaları kimse sevmez; kara kapkara hayvanlardır. Hayvanlar arasında ortamı her zaman bozan hayvandırlar. Herşeyi yerler, aç kalmazlar. 200-300 yıl yaşadıkları söylenir. Gizemlidirler, hem sevmezsiniz onları hem de tanımak için zamanınızı fazla ayırmassınız. Birazda hırsızdırlar. Tarlalara, bahçelere hep onları korkutmak için iki tahtayı "+" şeklinde üzerlerine kötü elbiseler giydirilir. Pek korktukları söylenemez aslında; gelir hırsızlığını yapar, giderler. Neyse; bu kadar tanıttıktan  sonra cinslerini şimdi bizim sorumsuz kiracı karga dostlarımıza geri dönelim.

Çatı köşesine yapmışlar evlerini. İlk 'baba kargaydı heralde' aileyle tanışmamız biraz kötü oldu : Balkonda oturuyordum. Baba kondu, balkondaki çamaşır asma demirine. Göz göze geldik., aramızdaki mesafe 2-2,5 m felandı. Korkutup kaçırmak istedim , tepki vermedi hareketime. Ben korkmuştum bakışlarından. İki adım geriye gittim (aramızda kalsın bu mesele) . Göz bebekleri göz bebeklerimin içine bakıyordu. Sonra kanatlarını açtı, yarım daire çizerek çatının köşesine girdi. Muhtemelen ağzında yiyecek bir şeyler vardı. Ben balkonda oturdum ve kiracılarımızı daha fazla incelemeye karar verdim. On dakika geçti aradan, baba çıktı önce. Sonra anne takip etti onu. " Bidaha bekleriz" ifadesi yüzümdeydi bu arada.

Bugün yavrularını gördüm, ailesiyle tanıştıktan iki gün sonra. Ceviz ağacından selam veriyordu bana. Anne ve babasıda yanındaydı. Babası bir cevizi aşağı düşürdü, aşağıda parçalarına ayırdıktan sonra yavruya getirdi. Biraz kızdım, biraz sevesim geldi. Ne de olsa onlar benim kiracılarımdı; ne kadar çirkin olsalarda.

Birgün buradan ayrıldıklarında çok üzüleceğim herhalde. Bir hırsızın evinizi terketmesi gibi değil, sevimli bir kiracının evinizden ayrılması gibi..

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Cariyelik denen aptallık..

Birçoğunuz cariye lafını duymuşsunuzdur.. 

Bir masalda, bir hikayede ya da eski bir Osmanlı anısında..

Bazen bir fahişe görevi görür, bazen köle, bazen de hizmetçi.. Sonra da anlatırız biz kadınlara bu kadar değer veririz, geçmişimizde şöyledir vs. vs.

Ben ne bir tarihçi, nede bir din uzmanı değilim fakat özgür irademle bunun yanlış olduğunu düşündüğüm için bu yazıyı yazmaya karar verdim..

**
Sizce kölelik nedir? Şimdi siz hiç zahmet etmeyin, ben söyleyeyim.. Özgürlüklerinizin elinizden alınması, insan olduğunuz halde başka bir insana itaat etmenizdir. 

Bir de itaat kavramı var ve bu duyduğum en şerefsizce laftır. Bir insanın aklı, fikri, vicdanı olduğu sürece hiç kimseye itaat etmeyeceği gibi, o kişini sözlerini ancak bir öneri olarak dinlemelidir. Emir ve itaat kavramları bir konunun içine girdikçe oralarda insanlık adına birşeyler kalmamış demektir.

Evet cariyelere gelelim fazla uzatmadan. Aslında cariye demek ne kadar miğde bulandırsada işte kendini müslüman sanan bazı hergelelerin(çok büyük küfürler saklıyorum bu kelimede) cariye adı altında kimsesiz kadınlara bütün pislikleri reva görmesi, gerçekten şereften yoksunluğun en büyük göstergesidir.

Hala anlatılan büyük bir aptallıktır bu. Yaşlı bunakların, evli abazaların ya da biraz parası olanların tercih ettiği kişilerdir cariye. Bunu iş olarak yapanlarda var tabi; kızları kendi yurtlarından kaçıran, parayla satan asıl büyük şerefsizler. Her iki tarafta bu manada insanlıktan nasibini almadığı için, bu hikayeleri anlatan insanlarada bir anlamda aramızdan dışlamak lazım. Hala bu konuyu idrak edememiş, beyinleri eksik yaratılmış insan grubundandırlar onlar.. Hor görmemek lazım, özürlü ama suçlu..

Birşeyler anlatmaya çalıştım, karaladım burada. Gerçekten yıllardır içime sinmeyen bir konuydu. 

Umarım yararlı olmuşumdur..

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Kendim..

Size kendimden bahsedeceğim biraz;  bu size biraz egoistçe gelebilir ama aslında öyle değil.. Bu size inandırmak zorunda olmadığım dürüstlüğümün bir ifadesi..

Evet, şimdi gerçeklere dönelim..

Ben 20 yaşında (iki ayım kaldı 21'ime) , esmer tenli (aslında memnunum ama Michael Jackson gibi çılgınca bişe yapıp, 100 estetik ameliyat geçirip beyaz tenli olmayı aklımdan geçirmedim değil), biraz uzun boylu (1.80 kadar), sakal kesmeyi sevmeyen ( bu yüzden beni genelde kirli sakallı görürsünüz ), biraz kıllı ( aslında komple vucüt lazer epilasyon yapmayı düşünmediğimi sanmayın ), hep aynı şeyleri giymeyi seven ( param olmadığından değil, sadece palyaço gibi hissediyorum hergün farklı bişi giyindiğimde ) , yüzünde bir kaç kaza izi bulunan ( bana lise hayatının bir mührü, aslında onlarla bir bütün olduk gibi ama bazen gıcık oluyorum ) , sert mizaçlı ( bunu şunun için dedim, gülümsediğimde kendimi aptal gibi hissediyorum ama doğrusunu söylemek gerekirse hayvani özellikleri bulunmayan herkesi severim, ) , biraz zayıf ( 60 ile 65 arasında yıl içerisinde gidip gelirim, boyuma göre zayıf sayılırım ). Yani kısaca fiziki özelliklerim bunlar..

Ben kitap okumayı seven ( bunu övünme olarak söylemiyorum ama çok okurum, şimdi ne okuduğumu merak ediyorsanız, Orhan Pamuk-Kar; dediğim gibi övünmüyorum sadece okuyorum) , biraz paranoyak ( sizin yüz hatlarınıza göre size korkunç bir hikayede yer verebilirim) , biraz kararsız ( hayatımda en nefret ettiğim anlardır, o anlarda ruh ikizimin olmasını çok istiyorum ama yok ) ; biraz dağınık ( dağınık olduğum yer ev, kusuruma bakmayın ) ,  aksiyonu seven ama ondan korkan ( aksiyon derken aksiyon dizilerinden söz ediyorum; prison break gerçekten enfesti.. konuyu değiştirdim, yemediniz tabi; açıkçası kötü sürprizleri sevmem ) , kötü kokulu insanları sevmeyen ( çünkü onlar en dandiği 2 lira olan deodorantı almaz, 100 liralık ayakkabı giyer ) , hayatı seven ( beyaz yalan, inanmayın ) , önyargıları olan ( bunu kısa sürede aşabiliyorum; korkmayın benden ) vs. vs. Bunlarda kısaca kimyasal özelliklerim :)

Bunlar içimden gelen şeyler.. Bu şeyleri yazarken ilham aldığım Monteigne Başkan'a saygılarımı iletmeden bu yazıyı bitirirsem ona ihanet etmiş olurum..

Birde; bu yazıyı sıkılmadan buraya kadar okuduysan sevgili okur, hakkını helal et.. Bu sıkıcı adamı tanımakla fazla bir şey kazanmadın ama sabır konusunda epey ilerleme sağladın..
Bu blogta yer alan yazılar üzerindeki 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu altında düzenlenen tüm maddi ve manevi haklar eser sahibi olan Ahmet Kaya'ya aittir. Söz konusu içerikler eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, işlenemez, değiştirilemez veya başka internet sitelerinde ya da basılı veya görsel yayın yapan diğer mecralarda yayınlanamaz.