10 Mart 2014 Pazartesi

ŞEY



Zor olan bir şey,
hatta imkansız.
Ancak rüyada görülebilir.

Gözlerin en güzeli.
Seslerin en kedi seslisi.

Ama

sadece yazabildiğim,
dilime kelepçe taktığım,
ahmaklığımsın...

6 Mart 2014 Perşembe

ŞİİRSEL

                           


Güneş daha önce hiç böyle yakmamıştı.
Çingene karasına dönmemi istiyordu sanki.
Esirdim, zalim ve terleten kollarında.
Kurtulamıyordum; kışı ilkbahara çeviren eritme gücünden.

Bembeyaz bir serinlik* belirdi arkamda.
Sinirinden yüzünü gözünü cırmalayan bir serinlik.
Kedi sesli ama köpek seven serinlik.

Kurtuldum çakma cehennemden.
Ter kokturan fırından.

Kurtuldum incecik kollarını boynumda hissederek.

Yıkıldım;
hissettiğimin yalan olduğunda ağlayarak.

Koştum;
acı veren yalnızlığımın içinde boğularak...


            *PLATONİK olmak AHMAKLIKTIR

2 Mart 2014 Pazar

KALEM




Kalem;
yazarken;
çok zarif ve girişken.

Ama.

Öyle kös kös bakarken,
suskun ve halsiz.
Uyurken…

BALKONDAN YAZIYA




Çürük elmalar bir bir düşüyordu garajın üstüne. Kargaların elma sevdiğini öğrendim böylelikle.  İçindeki kurtları da salata niyetine yiyor olabilirler ya da tam tersi. Uzak minarelerden ezan sesleri geliyor. Ve kargalar elma yemeye devam ediyorlar.

Bir dağ görüyorum uzakta. En tepesinde bir ev. Kim, ne amaçla orada yaşamak ister ki? Tüm dünyadan kaçmak mı amaç, yoksa tüm dünyayı ayaklarının altına almak mı? Onlara, orada yaşayan insanlara özeniyorum. Yalnız, sessiz, doğayla baş başa bir dünya. Aptal ahlak bekçiliğinin meslek haline getirildiği iğrenç mahallelerden kurtulmak. Bu gerçekten mükemmel bir fikir. En yakın zamanda bu ilginç dostlarımla tanışmaya gitmeliyim. Oraya çıkmanın yorucu olduğunu bilsem de bunu yapmalıyım…

SATRANÇ





Elimde Marc Levy’nin GÖLGE HIRSIZI. Az önce bir insanı öldürmeye yetecek kadar sinir ve nefretim vardı. Kitabın sayfalarını çevirirken, sinirimin sanki şırıngayla çekildiğini hissediyordum.

Elimdeki sıcak çayı rüzgara doğru tutup ona işkence ederken, diğer yandan da düşüncelere dalmış hatta boğulmuştum. Ne düşündüğümü bilmeden düşünüyordum.

Sustum. Çayımı bitirdim. İkincisini istedim. Arkadaşımı satrançta yendim. İkinci oyunda berabere kaldık. Üçüncüsünü oynamadık.

Çay buz gibi olmuştu.

Ben buz gibiydim.

Zaman akıp geçmişti buzların üzerinden...

DAĞINIK




O kadar saçma geliyor ki artık her şey, şu yazdığım cümlenin bile dağınık durmasından rahatsızlık duymuyorum.

Tutarsız cümleler savurmada top on’dayım.

Hayattan bir anlam çıkarmaya çalışıp, anlamsızlığın tam ortasına gömülende benim.

Söylediği hiçbir sözden pişmanlık duymamış gibi görünen, fakat diğer yandan da içten içe kavrulup keşkelere boğulanda benim.

Binlerce sayfa kitap okuyup, derdini, aşkını hatta hiçbir şeyini hiç kimseye açamayan da benim.

Aslında insanları sevip, bazı lağım surata benzeyenleri gördükten sonra onlardan soğuyan da benim.

Kusursuzluğu arayan fakat kusurların tam merkezinde olan da benim.

Zıtlıklardan nefret edip, kendime zıt yaşayan da benim…

KOYUN




Bir sanatın icra edilememesi için bütün engelleri içinde barındıran insanlarla yaşamaktayız. Özgür düşünmenin, onları eyleme davet etmenin idamlık bir suç olduğunu iddia eden insan kılıklılarla yaşamaktayız. Rejimi, inandığı tanrısından daha çok seven insanlarla birlikteyiz.

Buram buram gelen bu kokunun ne olduğunu biliyor musunuz? Koyun sürüsü. Her tarafta, yanımızda, evimizde, işimizde daha da kötüsü dünyamızda… Düşünmeyi unutan birinin söylediği yalanları düşünmeden kabul eden koyun sürüsü…

EMPERYAL




Para; acı bir mide sancısı.
Bir mecburiyet sanki bir mecburiyet.
Düşünme yok edilirken ülkelerde.
Çıkar göklere o münasebetsiz düşünce.
Düşüncesi olmayan düşünce...
Bu blogta yer alan yazılar üzerindeki 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu altında düzenlenen tüm maddi ve manevi haklar eser sahibi olan Ahmet Kaya'ya aittir. Söz konusu içerikler eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, işlenemez, değiştirilemez veya başka internet sitelerinde ya da basılı veya görsel yayın yapan diğer mecralarda yayınlanamaz.