13 Ekim 2011 Perşembe

Söyleme Ulen


Bildiğiniz şeyleri her yerde söylemeyin. Her yerde söylenmeyecek kadar değerli olabilir..

Özgürlük


Özgürlük aramak, köle olduğunu kabullenmektir.

9 Ekim 2011 Pazar

Jose


"-Varlıklı bir aileden mi geliyorsunuz ?

Varlıklı sayılmazdık ama sürünmüyorduk da. Üç çocuklu sıradan normal bir aile. İstediğim eğitimi alabiliyordum, futbol oynayabiliyordum ve dünyayı gezebiliyordum. Daha ne ister bir çocuk? Ailem bunları sağlayabiliyordu."

Mourinho'nun çocukluğuyla benim çocukluğum arasındaki bağı anladım. 40 yıl önce ya da 40 yıl sonra, her şey geçmişimizde gizli. O 21 yaşında ne için yaratıldığını öğrenmiş, ya biz ?

Yazının Tamamı

8 Ekim 2011 Cumartesi

Boş ve Dolu



Boş : İçi sıkılır insanın, ihtiyacı olmasa da o an orada olmasını ister. O olmayınca bir şey eksik gibidir. Eksiklik her zaman sıkıntı hissettirir insana, sıkıntı da huzursuzluk.. Oysa herkesin aradığı huzurdur..

Dolu : Mutlu olursun dolu olunca.. Dolu dolu yaşayınca. Yorulursun belki ama mutluluk yorgunlukla satın alınan bir duygudur, bunu bilirsin ve huzuru yaşarsın..

Devrim Der ki


Devrim'i başka yerde ve başka düşüncelerde aramanıza gerek yok. Devrim burada , Steve ve onun büyüttüğü Apple'da..

Resimde ise Apple ürünlerinin soyağacı var, kendi soyağacımızı bu kadar iyi bilmiyoruz..

put your hands up !!


Şu resme bir bakın. Sadelik, incelik, kolay kullanılabilirlik kimde bir cevap verin..

Aynı görüşteysek : For iPhone "put your hands up !!"

6 Ekim 2011 Perşembe

404. That’s an error


Çocuksu bir resim.. Bu hata mesajı gayet kötü gibi gözükebilir ama Google amca kötü yaptıysa bunda mutlaka bi iyilik aramak lazım..

E-Ticaret İhtiyaç İçindir



Sloganımız kesinlikle bu. E-ticaret sitesini erkeklerin şehvetini, kadınların saflığını kullanmak için gerçekleştirmemeli..

Gelelim sassy duck'a. Aksesuar satış sitesi.. Siteye giren bayanların alışveriş yapması için, ne görürseler alması için(ihtiyaç olmasa da) resimdeki mankenin açık olan göğüslerine çantalar konmuş. Bu bayanların aksesuar açlığı hissetmesine sebep oluyor. Güzel mantık..

Bir şeyler kaparız umarım, sassy duck tasarımcılarından..

Vadi Sayacı


Kurtlar Vadisi Pusu'nun 131. bölümüne saatler kala..

Hoş bi sayaç.. Evet malum, diziyi izliyoruz.. Beren Saat yerine Necati Şaşmaz'ı tercih etmiyoruz, ikisininde yeri ayrı tabi :)

Bu sitede bulunur..

AFP


Bir varmış bir yokmuş dersek alaycı bir yorum olur. AFP'de ki elemanlar öncesini ve sonrasını bilmeden ve istemeden fotoğraflamışlar. Yüzlerce ölü vardı bu enkazda. Fazla söze de gerek yok aslında..

Oktoberfest


Şerefine içilecek bi dünya kalmamış Millet..

Oktoberfest Bira Festivalinden, Münih Almanya

Steve Başkan



Steve Başkan ölmüş..

Herkesin kahramanıydı bu siyah kazaklı adam. Hiç başka elbisesi yokmuş gibi hep siyah kazakla takılırdı. Belki de fantazisi buydu. Ama bu koca adam 56 yaşında hayata veda etti. Geriye dünyaya yepyeni bir vizyon bırakarak..

http://tr.wikipedia.org/wiki/Steve_Jobs

5 Ekim 2011 Çarşamba

Çalışma

Psikozombi

Günlük gazete okumayan insanlar bana çok garip geliyor. Hatta hiç bir şey okumayan insanlar ise Psikozombi..

Google



Yazı yazmak için büyük bir siteyi (Google)seçmiş olsam da, yazdıklarım küçük ve gösterişsiz şeyler..

Rahat

Rahat görünen ve düşüncelerini rahat rahat söyleyen insanlara özeniyorum..

Endişe

İnternet'i bilmeyen insanlara nasıl site yaptıracağımı bilmezken, gerçekten endişeleniyorum..

Radyo

Radyoda dini ticarete döken, 3 liralık ürünü 20 liraya satan şerefsizleri duydukça sessiz olan ruh halim bütün kuvvetiyle küfürlere başvuruyor..

Sonlanış

Eski aşklarım geliyor aklıma; ilk olan, benden büyük olan. Ve sonra hepsinin birer birer sonlanışlarını hatırlıyorum. Ne kadar da aptalca geliyor şimdi bana..

Tütün Kolonyası

Tütün kolonyasının kokusuna bayılıyorum..

Not: Sigara tiryakisi değilim, arada bir nargile çekerim.

Asist

Bir futbolcu eğer asist yapmaktan zevk almıyorsa , bence onun en büyük zevki WC'de dışkısını çıkarmaktır..

Futbol Yorumcusu

Bazen düşünüyorum : Benden futbol yorumcusu olur mu diye ? Evet  diyorum sonra (Bursaspor ve Batalla üzerine yazım) ve daha sonra bir karamsarlığa kapılıyorum. Ve daha daha sonra içimdeki ses sesleniyor bana : İlk önce kendini yorumla Ahmet ! (Evet burda da yorumlamıştım)

Kitap Hissiyatı

Artık geceleri uyayamıyorum. Sürekli kitap okuyorum ve kendi yazılarımı yazıyorum. Tatmin olamadığım zamanlarda kendimi zorluyorum ve daha iyisini yapmaya çalışıyorum. Önemi ne olursa olsun, okuyorum. Bu kendimi iyi hissetmeme neden oluyor..

Kitap Ekseni



Kitap okuma tiryakiliği alışkanlığı bende lise döneminin hemen sonrası başladı. Bir boşluktaydım. Beni kitaplar o boşluktan çıkarıp hayatın eksenine soktu. Kitapların benim eksenimin etrafında dolaştığı bir dünyada yaşıyorum..

Deli


Düşünmek ve kendi kendime konuşmak. Bu şimdilerde en fazla yaptığım alışkanlıklarımdan. Sürekli düşünüyorum hindi gibi ve sürekli kendi kendimle konuşuyorum deli gibi..

22 Temmuz 2011 Cuma

Sorumsuz Kiracım : Karga Ailesi

Size hiç sormadan, hiç kira parası ödemeden evinizde kalan bir kiracı olsa; olmaz herhalde, barındırmassınız onu evinizde. Bizim evimizde var bu sorumsuz kiracıdan; yeni taşındı ve çok çirkinler ama ben sevdim onları..

Bu kiracılar bir karga ailesi. Evet, evet karga, yanlış okumadınız. Kargaları kimse sevmez; kara kapkara hayvanlardır. Hayvanlar arasında ortamı her zaman bozan hayvandırlar. Herşeyi yerler, aç kalmazlar. 200-300 yıl yaşadıkları söylenir. Gizemlidirler, hem sevmezsiniz onları hem de tanımak için zamanınızı fazla ayırmassınız. Birazda hırsızdırlar. Tarlalara, bahçelere hep onları korkutmak için iki tahtayı "+" şeklinde üzerlerine kötü elbiseler giydirilir. Pek korktukları söylenemez aslında; gelir hırsızlığını yapar, giderler. Neyse; bu kadar tanıttıktan  sonra cinslerini şimdi bizim sorumsuz kiracı karga dostlarımıza geri dönelim.

Çatı köşesine yapmışlar evlerini. İlk 'baba kargaydı heralde' aileyle tanışmamız biraz kötü oldu : Balkonda oturuyordum. Baba kondu, balkondaki çamaşır asma demirine. Göz göze geldik., aramızdaki mesafe 2-2,5 m felandı. Korkutup kaçırmak istedim , tepki vermedi hareketime. Ben korkmuştum bakışlarından. İki adım geriye gittim (aramızda kalsın bu mesele) . Göz bebekleri göz bebeklerimin içine bakıyordu. Sonra kanatlarını açtı, yarım daire çizerek çatının köşesine girdi. Muhtemelen ağzında yiyecek bir şeyler vardı. Ben balkonda oturdum ve kiracılarımızı daha fazla incelemeye karar verdim. On dakika geçti aradan, baba çıktı önce. Sonra anne takip etti onu. " Bidaha bekleriz" ifadesi yüzümdeydi bu arada.

Bugün yavrularını gördüm, ailesiyle tanıştıktan iki gün sonra. Ceviz ağacından selam veriyordu bana. Anne ve babasıda yanındaydı. Babası bir cevizi aşağı düşürdü, aşağıda parçalarına ayırdıktan sonra yavruya getirdi. Biraz kızdım, biraz sevesim geldi. Ne de olsa onlar benim kiracılarımdı; ne kadar çirkin olsalarda.

Birgün buradan ayrıldıklarında çok üzüleceğim herhalde. Bir hırsızın evinizi terketmesi gibi değil, sevimli bir kiracının evinizden ayrılması gibi..

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Cariyelik denen aptallık..

Birçoğunuz cariye lafını duymuşsunuzdur.. 

Bir masalda, bir hikayede ya da eski bir Osmanlı anısında..

Bazen bir fahişe görevi görür, bazen köle, bazen de hizmetçi.. Sonra da anlatırız biz kadınlara bu kadar değer veririz, geçmişimizde şöyledir vs. vs.

Ben ne bir tarihçi, nede bir din uzmanı değilim fakat özgür irademle bunun yanlış olduğunu düşündüğüm için bu yazıyı yazmaya karar verdim..

**
Sizce kölelik nedir? Şimdi siz hiç zahmet etmeyin, ben söyleyeyim.. Özgürlüklerinizin elinizden alınması, insan olduğunuz halde başka bir insana itaat etmenizdir. 

Bir de itaat kavramı var ve bu duyduğum en şerefsizce laftır. Bir insanın aklı, fikri, vicdanı olduğu sürece hiç kimseye itaat etmeyeceği gibi, o kişini sözlerini ancak bir öneri olarak dinlemelidir. Emir ve itaat kavramları bir konunun içine girdikçe oralarda insanlık adına birşeyler kalmamış demektir.

Evet cariyelere gelelim fazla uzatmadan. Aslında cariye demek ne kadar miğde bulandırsada işte kendini müslüman sanan bazı hergelelerin(çok büyük küfürler saklıyorum bu kelimede) cariye adı altında kimsesiz kadınlara bütün pislikleri reva görmesi, gerçekten şereften yoksunluğun en büyük göstergesidir.

Hala anlatılan büyük bir aptallıktır bu. Yaşlı bunakların, evli abazaların ya da biraz parası olanların tercih ettiği kişilerdir cariye. Bunu iş olarak yapanlarda var tabi; kızları kendi yurtlarından kaçıran, parayla satan asıl büyük şerefsizler. Her iki tarafta bu manada insanlıktan nasibini almadığı için, bu hikayeleri anlatan insanlarada bir anlamda aramızdan dışlamak lazım. Hala bu konuyu idrak edememiş, beyinleri eksik yaratılmış insan grubundandırlar onlar.. Hor görmemek lazım, özürlü ama suçlu..

Birşeyler anlatmaya çalıştım, karaladım burada. Gerçekten yıllardır içime sinmeyen bir konuydu. 

Umarım yararlı olmuşumdur..

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Kendim..

Size kendimden bahsedeceğim biraz;  bu size biraz egoistçe gelebilir ama aslında öyle değil.. Bu size inandırmak zorunda olmadığım dürüstlüğümün bir ifadesi..

Evet, şimdi gerçeklere dönelim..

Ben 20 yaşında (iki ayım kaldı 21'ime) , esmer tenli (aslında memnunum ama Michael Jackson gibi çılgınca bişe yapıp, 100 estetik ameliyat geçirip beyaz tenli olmayı aklımdan geçirmedim değil), biraz uzun boylu (1.80 kadar), sakal kesmeyi sevmeyen ( bu yüzden beni genelde kirli sakallı görürsünüz ), biraz kıllı ( aslında komple vucüt lazer epilasyon yapmayı düşünmediğimi sanmayın ), hep aynı şeyleri giymeyi seven ( param olmadığından değil, sadece palyaço gibi hissediyorum hergün farklı bişi giyindiğimde ) , yüzünde bir kaç kaza izi bulunan ( bana lise hayatının bir mührü, aslında onlarla bir bütün olduk gibi ama bazen gıcık oluyorum ) , sert mizaçlı ( bunu şunun için dedim, gülümsediğimde kendimi aptal gibi hissediyorum ama doğrusunu söylemek gerekirse hayvani özellikleri bulunmayan herkesi severim, ) , biraz zayıf ( 60 ile 65 arasında yıl içerisinde gidip gelirim, boyuma göre zayıf sayılırım ). Yani kısaca fiziki özelliklerim bunlar..

Ben kitap okumayı seven ( bunu övünme olarak söylemiyorum ama çok okurum, şimdi ne okuduğumu merak ediyorsanız, Orhan Pamuk-Kar; dediğim gibi övünmüyorum sadece okuyorum) , biraz paranoyak ( sizin yüz hatlarınıza göre size korkunç bir hikayede yer verebilirim) , biraz kararsız ( hayatımda en nefret ettiğim anlardır, o anlarda ruh ikizimin olmasını çok istiyorum ama yok ) ; biraz dağınık ( dağınık olduğum yer ev, kusuruma bakmayın ) ,  aksiyonu seven ama ondan korkan ( aksiyon derken aksiyon dizilerinden söz ediyorum; prison break gerçekten enfesti.. konuyu değiştirdim, yemediniz tabi; açıkçası kötü sürprizleri sevmem ) , kötü kokulu insanları sevmeyen ( çünkü onlar en dandiği 2 lira olan deodorantı almaz, 100 liralık ayakkabı giyer ) , hayatı seven ( beyaz yalan, inanmayın ) , önyargıları olan ( bunu kısa sürede aşabiliyorum; korkmayın benden ) vs. vs. Bunlarda kısaca kimyasal özelliklerim :)

Bunlar içimden gelen şeyler.. Bu şeyleri yazarken ilham aldığım Monteigne Başkan'a saygılarımı iletmeden bu yazıyı bitirirsem ona ihanet etmiş olurum..

Birde; bu yazıyı sıkılmadan buraya kadar okuduysan sevgili okur, hakkını helal et.. Bu sıkıcı adamı tanımakla fazla bir şey kazanmadın ama sabır konusunda epey ilerleme sağladın..
Bu blogta yer alan yazılar üzerindeki 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu altında düzenlenen tüm maddi ve manevi haklar eser sahibi olan Ahmet Kaya'ya aittir. Söz konusu içerikler eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, işlenemez, değiştirilemez veya başka internet sitelerinde ya da basılı veya görsel yayın yapan diğer mecralarda yayınlanamaz.