İberya
Özkan MELAŞVİLİ kimdir ve müzik dünyasındaki yeri nedir?
1956 doğumluyum. Asıl mesleğim mimarlık. Mimar Sinan
Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezunuyum. 1983 yılında mezun
oldum. Mimarlık mesleğimi, zaman zaman ihtiyaç duyduğumda sürdürüyorum.
Gürcü bir ailenin çocuğu olmakla, Gürcü dilini
biliyor olmakla Gürcü kültürüne olan merakım çok küçük yaşlardan itibaren
başladı. Özellikle de müziğe, müzik enstrümanlarına karşı olan ilgim ve de
ailem bağlamında da köyüm nedeniyle Gürcü müziğini duymuş olmam, iç içe olmam,
yerli müziğe, özellikle de Gürcü müziğine ilgimi giderek arttırdı.
Kırk-kırk beş senedir müzikle uğraşıyorum. Genel
olarak klasik müzik, caz, pop müzik ve Anadolu ezgileri, Türk Halk müziği
konusunda da epey çalışmalarım var. Enstrüman olarak da akordeon ve Gürcü Halk
çalgılarını çalıyorum. Ama bunlar içerisinde özellikle akordeon konusunda
yaklaşık 30 seneden beri uğraştığım için öğretici seviyesine ulaştım. Bu kursa
gelen çok sayıda da öğrencim var. Akordeon ile ilgili çalışmalarımız sadece
Gürcü müziği ile ilgili değil, tüm müzikleri kaplıyor.
Kafdağı adını taşıyan,
benim kurduğum müzik grubuna çok sayıda farklı koro grubu oluşturdum. Kafdağı’nın
amacı gerek evrensel müzik gerekse de Gürcü müziğini evrensel anlamda yerine
oturtturmak ve de Türkiye’de çok tanınmayan müziğimizi Türkiye de yaşayan bir
Gürcü olarak tanıtmak, öğretmek ve onları grup olarak icra eden akademik
seviyeye getirmeye çalışmak.
Kafdağı
nasıl oluştu ve devam ediyor mu?
Doksanlarda
amatörlerden oluşan bir grupla ,17 kişiyle, Bursa’da kuruldu Kafdağı. Kaset
çalışmalarımız oldu. ‘Kafdağı’ndan Ezgiler’ ve ‘Kafdağı’ndan Anadolu’ya adlı
iki kaset. Amacımız ‘çıksın bir kaset’ anlamında değildi. Yaptığımız çalışmalar
Kalan Müzik adlı firmanın ilgisini çekti ve 1992’de Türkiye’de ilk defa;
Gürcüce, Çerkezce, Lazca, Abhazca, Çeçence olmak üzere, çeşitli şarkılardan ve
enstrümantallerden oluşan bir kaset çıkmış oldu.
O dönem Bursa’dan
ayrılınca İstanbul’da arkadaşlarla Kafdağı Üçlüsü, Kafdağı Trio’su, Kafdağı
Beşlisi gibi Kafdağı adını kullanarak çok sayıda grup oluşturduk. Sürekli
yenilendi ve farklı gruplar ortaya çıktı. En sonunda ‘Kafdağı Müzik Grubu’
adını verdiğimiz grupla daha da profesyonel anlamda çalışmalarımıza devam
ediyoruz. Kafdağı projesi, Gürcü ve Kafkas halklarının Türkiye’de ki tek
temsilcisi diyebileceğimiz bir okul gibi, eğitime yönelik öğretmeye,
kadrolarını genişletmeye çalışmaktadır.
Çalışmalarınızı
nerede gerçekleştiriyorsunuz?
Şu anda bulunduğumuz
Gürcü Sanat Evi’nde gerçekleştiriyoruz. İki yıl önce kurduk burayı. Daha önce
farklı merkezlerimiz vardı gezici olarak kullandığımız.
Tabi, burada Gürcü
Sanat Evi’ni kurmuş olmakla beraber Kafdağı Müzik Grubu haricinde de farklı
korolar ortaya koymaya başladık. İkinci koromuz var şu anda, senin de bugün
çalışmalarına ortak olduğun. Birinci koromuzda tamamen bayanlardan oluşuyor.
Çarşamba akşamları bir araya geliyoruz. Onlar otuz-kırk tane parça öğrendiler
halk figürleri dahil olmak üzere. İkinci grup daha yeni ve beş şarkı
öğrendiler. İleride bu koroları birleştirerek daha kalabalık hale de
getirebiliriz.
Mimarlık
mesleğinin aildede ki yeri nedir? Müziğinizle bir bağıntısı var mı? Siz ve
babanız mimarlık mezunusuz.
Mimarlık da bir sanat
biliyorsunuz. Müzik de bir sanat. Çok iç içe değil ama yaratıcılık bakımından
mimar olmam, müzik hayatımda çok faydalar sağladı. Ayrıca mimarlık hayatımda da
müziğin çok faydası oldu. Rahmetli babam, dediğiniz gibi mimardı. Dedem de
minare yani taş ustasıydı.
Dedenizin
müzikle arası nasıldı?
Evet, onunda epey arası
iyiydi müzikle. Mızıka çalıyordu. Pek hatırlamıyorum, ben küçükken vefat etti.
Babam anlatırdı; beraber çalıştığı arkadaşlarla, molalarda Gürcü oyunları oynarlarmış,
mızıkayla çalarlarmış. Babam da küçükken onunla beraber çalışırmış. Müziğe olan
ilgisi belki de ordan kalma. Yiğenimin biri de mimar, o da müzikle ilgileniyor.
Sizinle
daha önce yapılan bir röportajda şöyle bir sözünüz vardı: “Her Gürcü Sanatçı
Doğar.” Çok iddialı bir söz bu.
Gürcü müziğinde çok
seslilik ve Gürcü dans kültürü çok gelişmiş bir boyutta. Dolayısıyla şu anda
Gürcistan’da piyano olmayan ev yok. Bu belki Sovyetler döneminden kalma bir
etki de olabilir ama Gürcü müziği doğuştan çocukların dinlediği ve tanık olduğu
bir durum.
Korolar, danslar. Dans
etmesini ve şarkı söylemesini bilmeyen gürcü hemen hemen yoktur Gürcistan’da.
Küçük bir nüfusu var;
dört-beş milyonluk. Ama dört-beş milyonu da sanatçı. Müzisyen, tiyatrocu,
dansçı vs. Şarkı ve dans hemen hemen herkesin yaptığı bir eylem. Kafkaslarda
bunları yapmayan bir nesil yok. Bunun adı eylenmek değil, kültürüyle iç içe
olmaktır aslında. Binlerce yıldan beri süregelen bir gelenek. Bu gelenekle
yoğrulmuş olan milletin çocukları, doğduğu andan itibaren aldıkları eğitim ve
aileden gelen bu tür faaliyetler ister istemez öğrenmelerine ve daha da
gelişmelerine yol açıyor.
Aslında söylediğim söz
biraz abartı olabilir ama burada söylemek istediğim, Gürcülerin nasıl bir
sanatçı ruha sahip olduğudur. Zaten Gürcistan’da, Kafkaslarda kadına olan
saygı, masa, sofra kültürü bizi yaşamla sanatın iç içe olduğunu gösteriyor.
Burada
gerçekleştirdiğiniz müzik icraatlerinde; halkın her kesiminin anlayabileceği,
daha sade; halk dilinden alıp İstanbul Türkçesine çevirdiğiniz bazı çalışmalarınız
var. Bundaki amacınız tam olarak nedir? Müziği daha mı evrenselleştirmek
istiyorsunuz?
Ben Türkiye’de yaşayan
bir insan olarak, bir T.C. vatandaşı olarak şöyle düşünüyorum: Fransa’da
yaşıyor ve Fransız vatandaşı olsaydım; Fransızcanın birçok şivesi olmasına
karşın edebi bir Fransızca dili, yani resmi dili (günümüz Fransızcası)
kullanılmasını Fransa içerisinde ki ortak dil anlamında çok daha doğru olduğu
kanaatim var. Şu demek değil bu; şiveler yok olsun, kullanılmasın vs. değil.
Bunu Türkiye’ye uyarlarsak Anadolu ezgilerinin, özellikle şiveden farklılıklar
ve büyük bir zenginlik olduğunun farkındayım. Ama Türkiye’nin ve bütün yörelerinin Türk dili konuşan,
gelişen çağdaş bir forma ulaşması nedeniyle, bir devrimci bir ilerici olarak
geleceği görmeye çalışan bir insan olarak, Türk dilinin gelişmesinin,
Türkçe’nin yabancı dillerden arındırılmasından yanayım.
Gelişmekte olan dilimiz
maalesef son yıllarda Osmanlıca dilinden daha çok kelimeler barındırmaya
başladı. Şiveler o şarkıda kullanılmak zorunda ise kullanılmalı bence. Ama
günümüz Türkçesine çevrilmesini daha uygun buluyorum ben.
Ben çağdaş ve çok sesli
müzik yapıyorum Türkiye’de öyle bilinen ve iyi bir çoksesli müzik grubu pek
yok. Gerek Gürcü müziği harmonisini gerek Kafkas Müziği harmonisini birleştirerek
yapıyorum. Günümüz dünya insanının çok seveceği ve anlayabileceği bir hale
getirmiş oluyorum. Türk müziğini de evrensel bir boyuta taşımış oluyorum. Bunu
yaparken de şivenin daha ilkel daha geride kalmasına gönlüm razı olmuyor. Ama
günümüzde en çok kullanılan edebi Türkçe yani İstanbul Türkçesini bu bakımdan
daha uygun buluyorum. Amacımız Türkçenin çağdaşlaşması, özgün hale gelmesi ve
herkesin anlayabileceği bir hüviyette olmasıdır müziğimizde.
Karadeniz müziğini
Karadeniz şivesiyle dinleyen bir Egeli, bir Karadenizli kadar zevk almıyor.
Hatta bazen anlaşılamıyor bile. Ben
Türkçe uzmanı değilim ama şiveyi farklılıklarından biraz daha arındırarak,
araştırarak bir karara varıp öyle seslendiriyoruz şarkılarımızı.
Tiyatroyla
aranız nasıl?
Yoğunluk vs. sebebiyle
bu aralar tiyatrodan nasibimi pek alamıyorum. Daha önce ama tiyatro da müzik ve
dansla ilgilenmiştim. Tiyatro oyunu da oynadım lise ve üniversite yıllarımda.
Hangi
oyunu oynamıştınız?
Gogol’ün, ‘Bir Delinin
Hatıra Defteri’. Aslında daha çok Gürcü tiyatrosunun Türkiye’de oynanması ve
çevrilmesi gibi işlerde uğraştım. Tuncer
Cücenoğlu çok yakın dostum.
Gürcü
Kültür Merkezi bir okul. Ayrıca farklı sanatsal çalışmalarda var. İnsanlar
neden Gürcü Sanat Merkezi’ne gelmeliler?
Akordeon öğreten bir
kurum hemen hemen yok Türkiye’de. Akordeon öğreten hoca da çok nadir.
Türkiye’de çok sevilen bir müzik aleti ama bilinen bir müzik aleti değil.
Konservatuar’ın hiçbir bölümünde Akordeon diye bir şey yok. Gitar var, piyano
var, keman var ama o yok. Akordeon için öğrenebilecekleri adres burasıdır.
Sadece Gürcü Müziği
değil burada öğretilen: Türk Halk Müziği, Balkan Müziği, Tango, Klasik, Caz
öğretiliyor ve Akordeon teknikleri öğreniliyor.
Çok sesli müzik için de
buraya gelmeliler. Dünya çoksesli
müzikleri de çalışmalarımızdan biri olacak. Repertuar almaya başladık.
Resim sergimiz daima
var. Gürcü sanatçılar olsun, Türk ressamlar olsun, Avrupalı ressamlar olsun.
Sürekli sergileniyor burada.
Mağazamızda çeşitli
ürünler var. Gürcistan’dan, Kafkasya’dan, gelen çeşitli sanat eserleri,
enstrümanlar, Gürcü enstrümanları satılıyor.
Buraya gelip Gürcü
Müziği, Gürcü yemekleri gibi konularda bilgi almak mümkün. İnsanlar Gürcü Sanat
Evi’ne Gürcü Müziğini keşfetmek, ilerletmek, koroya girmek için, çalgılarını
öğrenmek için gelmeliler.
Henüz keşfedilmeyen bir
yer burası. Keşfedilmemiş yerler her zaman daha heyacanlıdır…