Yağmurda ıslanmış deri mont kokuyordu.
Deodorant kokmuyor, ter kokuyordu.
Sigara kokusu sinmiş kazak kokuyordu.
Birinin sabahtan beri ayağında duran ayakkabısı kokuyordu.
Üstelik ben de otobüsün yola arkası dönük koltuklarından birine oturmuştum. Midem Asena kıvraklığıyla dans ederken, kusmayayım diye alnımı koluma dayayıp, gözlerimi kapatıp safça önlem almaya çalışıyordum.
Deri montlu adam durakta indi. Ter kokan adam ilişti yanıma.
Az önceki pozisyonuma dönüp, bir de burnumu tıkadım.
Kazağı sigara kokusu sinmiş adam da bir sonraki durakta indi. Ayağı ve ayakkabısı kokan adam da ona eşlik etti.
Onların yerine kestane rengi saçlı üç kız geldi yamacıma.
Bir tek ter kokusu burun deliğime işkence ediyordu şimdi. Diğer işkenceciler bir bir pes edip beyaz bayraklarını çekmişlerdi.
Ter kokan adam, kokusuyla beraber ön sıralara gitti.
Kalan tek koku, kestane rengi saçlı kızların organik kokusuydu.
Ve ben; kusmadım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder