Bir saatten beri bekliyorum. Ve ayakta, fakat toprak altında sanki milyon yıldır durup, yerinden hiç ilerleyemeyen fosilleşmiş vücutların hiç ilerlemediğini görünce yaşamaya olan bütün inancımı kaybediyorum.
Memurların o işlerini çok iyi yapıyor gibi oradaki diğer memur arkadaşlarına gülümsemesi, sıradaki insanlara somurtması; sanırım onlara bakmamalıyım, yoksa onları öldürmeyi düşünebilirim.
Burada işler her zaman böyle yürüyor olmalı. Son güne hatta son saniyeye bırakmadan önce düşünecektin. Hiçbir şeyi düşünme, sıranı bekle ve git.
Bıyıklı, takım elbiseli, elinde deri çanta olan biri göbekli vücuduyla aramızdan sıyrılıp memurun yanına sokuluyor. Benim evrağıma benzer, hatta aynı olan evrağı memura uzatıyor. Memur; saniyeyi tutuyorum tam otuz üç saniyede işlemi yapıp yazıcıdan çıktısını alıyor, evet tam otuz üç saniye.
Gülüşüyorlar.
Koklaşıyorlar.
Sarılıyorlar.
Dışarıdan biri görse eğer ikisinin eşcinsel olduğunu düşünebilir. Bıyıklı adam, koca göbeğiyle yine geldiği gibi hepimize çarpa çarpa aramızdan geçiyor. Burada işle böyle yürüyor olmalı.
Bu yavaş gidişin sebebi olan memurun yanına muzaffer bir komutan edasıyla gidiyorum.
Oraya gideli bir dakika olmuş ve hala evrağımı bankodan almamış memurla göz göze geliyoruz. Gözlerimden alev çıkıyor ama ruhum dingin. Burada işlerin böyle yürüdüğünü ruhuma kabul ettirdim. Memur bir hışımla evraklarımı alıyor ve otuz üç saniyede işlemi bitiriyor.
Bıyıklı ve göbekli de değilim. Onu bir eşcinsel gibi de öpmedim.
Bir iç çekip, hiç kimseye çarpmadan o işlerin öyle yürüdüğü mekandan uzaklaşıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder