24 Ocak 2014 Cuma

DÜŞMAN



Elli kitaplık kütüphanesi vardı. Dişiyle, tırnağıyla yapmıştı bu kütüphaneyi. Her baktığın okuduğu binlerce sayfa gözünün önüne geliyordu ve hissettiği gurur cennette şarap içmekten farksızdı.

Şimdi bu kütüphaneyi yok etmesi isteniyordu. Dünyayı ve duyguları tanıdığı bu kelimeler dünyasını, sonsuz bir karanlığa atması isteniyordu. Bir kere daha başına gelmişti böyle bir an. O zaman sessiz kalmıştı, cehennem zebanisinin o lanetli partisine.

Şimdi sessiz kalamazdı, kalmamalıydı. Eğer bu ikinci defa yapılırsa bu şeytan tapınağında yaşamasının bir anlamı kalmayacaktı. 

Düşündü... Düşünürken tanrıya kendisine böyle lanetli bir şeytanı gönderdiğine isyan etti. Gözlerinden akan istemsiz gözyaşları onu büsbütün bir karanlığın içine atmak üzereydi. 

Sustu... Uzun süre, hiçbir sese aldırış etmeden, bütün kültür yok edicilerini hatırlayarak sustu. Suskunluğunu şeytana küfrederek bozdu.

Üzerine yürüdü... Şeytanın üzerine yürüdü. Korktu şeytan başta. Ağzından çıkan kelimeler çıktıkları gibi geri dönüyorlardı. Doğru sözlerin kuvvetine dayanamadı besbelli ki...

Savaş yeni başlıyordu. Uzun bir suskunluk dönemi. Fırtına öncesi. 

Sonrası yokuş, epey uzun bir yokuş. En zirvede masalların pir kuşu Zümrüdüanka...

Kalem şeytanı yenmeli. Gecenin üçünde ölümünü ister gibi bağıran horozun kafasını koparmalı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu blogta yer alan yazılar üzerindeki 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu altında düzenlenen tüm maddi ve manevi haklar eser sahibi olan Ahmet Kaya'ya aittir. Söz konusu içerikler eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, işlenemez, değiştirilemez veya başka internet sitelerinde ya da basılı veya görsel yayın yapan diğer mecralarda yayınlanamaz.