31 Ocak 2014 Cuma

TANTUNİ



Para. Yok.
Ceplerim bomboş. Burun kıllarımda tango yapan tantuninin o enfes kokusu beni çıldırtıyor. Ceplerimdeki boşluğun serinliği tantuniyi ağzımda hayal etmemi bile engelliyor.

Bağırmak. Belki tek çare bu şimdi. Belki deli diye, gariban diye bir yarım sarabilirler bana. Ama kendimi o kadar da küçük düşüremem ki. İstesem de yapamam bunu. Zaten ne zaman zor bir iş yaptım ki? Zihnimi karıştırmaya hiç gerek yok. Cevap; yok.

Dükkana, tantuni cennetine yaklaşırken attığım her adım krize sürüklüyor beni. Sevdiğin kıza, tipsiz olduğun için açılamamak gibi bir şey bu.

Dükkanın sadece beş büyük adım karşısındayım. Yan gözle müşterisine tantuni hazırlayan Usta'ya bakıyorum. Gerginim. Terliyorum. Sıkılıyorum. İlk banka soygununa çıkacak acemi bir hırsız gibiyim. Midem yanmaya başlıyor aniden. Ayakta durmakta zorlanıyorum. Gözlerim ağır ağır kapanmaya başlıyor. Düşüyor ve kafamı kaldırıma vuruyorum.

Yere düştüğümü ilk gören Usta oluyor. İşini bırakıp yanıma koşuyor. Dükkan önündeki sandalyelerin birine oturtuyor beni. Sonra bir ayran getiriyor. 'Hayır, tantuni getir bana' diyorum içimden. Az önce müşterisine hazırladığı tantuniyi almaya koşuyor. Yoksa ben, sesli mi konuştum? Ah, hayır. Utanmana gerek yok. Ye tantunini.

Acımasızca yiyorum. Ve bir teşekkür bile etmeden, arkama bakmadan uzaklaşıyorum oradan. Bıyıklarımın üzerinde gezinen ketçap ve ayran kalıntılarıyla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu blogta yer alan yazılar üzerindeki 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu altında düzenlenen tüm maddi ve manevi haklar eser sahibi olan Ahmet Kaya'ya aittir. Söz konusu içerikler eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, işlenemez, değiştirilemez veya başka internet sitelerinde ya da basılı veya görsel yayın yapan diğer mecralarda yayınlanamaz.